the deep

  1. enginler, deniz, derya, umman.
en zor taraf.
thrown in at the deep end: bir işin zorluklariyle birdenbire (umulmadık bir anda) karşılaşmış.
(işin) en zor kısmı(nda).
to be at the end of one's tether: çaresiz kalmak, çaresizlikten kıvranmak.
iki tehlike arasında, çaresizlik içinde, (aşağı tükürsem sakalım, yukarı tükürsem bıyığım).
gözü dönmek Verb
birdenbire kızmak/öfkelenmek/parlamak, tepesi atmak, çileden çıkmak.
(a) çileden çıkmak, tepesi atmak, çok kızmak/öfkelenmek, (b) kendini zor duruma sokmak, düşünmeden ileri
atılmak, (c) duygusal kontrolu kaybetmek, intihar etmek.
kış ortasında.
the deep of winter: karakış.
deep into the night: gecenin ilerlemiş saatlerinde,
gecenin geç vaktinde.
düşüncesizce taahhüt altına girmek Verb
borca batmış olmak Verb
çamura batmış olmak Verb
gece yarısına kadar çalışmak Verb